Tatil planı yaparken aklına ilk gelen şeyler neler? Trafikte vakit kaybetmek, otobüs saatlerini kovalamak ya da yurt dışında araç kiralamaya çalışmak mı? Belki de bu sefer daha farklı olur? Her şeyi biraz daha sade, daha yavaş ve daha derin yaşamayı denemenin vakti geldi diyorsan hoş geldin, koşuşturmacanın olmadığı bol bol yürümeli sakin bir geziye çıkıyoruz. Çünkü dünya üzerinde öyle şehirler var ki, baştan sona sadece yürüyerek keşfetmek mümkün.

Yayalaştırılmış merkezleri, tarih kokan sokakları ve doğayla iç içe yapısıyla bu şehirler, sürdürülebilir ve huzurlu bir seyahat hayali kuranlar için adeta birer cennet. Araba sesi yok, korna gürültüsü yok, sadece ayak sesin, rüzgarın sesi ve belki de bir sokak müzisyeninin melodisi var. Ve bunun için yapman gereken tek şey sadece bir uçak bileti almak.

Hazırsan, dünyanın dört bir yanındaki yürüyerek keşfedilebilecek en güzel 15 şehirle tanışmaya başlıyoruz!

1. Brugge, Belçika


brugge belçika

Neden yürüyerek gezilmeli?

Brugge, adeta bir masal kitabının sayfalarından çıkmış gibi. UNESCO korumasındaki tarihi şehir merkezi tamamen yayalara ayrılmış; bu sayede Brugge’ü keşfederken ne korna sesi duyarsın ne de bir arabanın gölgesi düşer fotoğrafına. Zaten şehir kanalların arasında adeta yüzüyor, yerel halkı kanolarıyla dolaşırken görmen çok olası.

Kompakt yapısı sayesinde tüm önemli noktaları bir gün içinde yürüyerek gezmek mümkün. Ayrıca yürüyerek dolaşmak, taş sokaklardaki dükkanları keşfetmeni, çikolata kokusunun peşine düşmeni ve her kanal köprüsünde durup manzaranın tadını çıkarmanı sağlar. Brugge, araçsız şehir turunun en romantik örneklerinden biri.

Görmeden dönme:
  • Belfry Kulesi (Belfort): 366 basamak çıkmayı göze alırsan, şehrin nefes kesen panoramik manzarasını görebilirsin.
  • Begijnhof: Bembeyaz evlerin çevrelediği bu huzurlu avlu, Brugge’ün ruhunu yansıtır. Sessizlik kuralı nedeniyle adeta meditasyon alanı gibi.
  • Minnewaterpark (Aşıklar Gölü): Kanal yürüyüşü yaparken uğrayabileceğin bu park, kuğular ve göl manzarasıyla doğayla baş başa kalmak için ideal.
  • Groeningemuseum: Flaman sanatının eşsiz örneklerini görebileceğin küçük ama etkileyici bir müze.
Gizli bir durak:
Tuzlu karamel trüfleriyle ünlü çikolatacılardan biri: Brugge aynı zamanda bir “çikolata cenneti”. Yürüyüş yaparken ara sokaklarda karşılaşacağın butik çikolatacılara mutlaka uğra.

Ulaşım:
Brüksel’den trenle yaklaşık 1 saatlik konforlu bir yolculukla Brugge’e ulaşabilirsin. Tren istasyonundan şehir merkezine yürüyerek 15 dakika içinde varmak mümkün. Dilersen yürüyüşe tren istasyonundan başlayabilir, yol boyunca şehri adım adım tanımaya başlayabilirsin.

Instagram Notu:
"Minnewater Gölü kıyısında yürürken çan sesleri eşliğinde Brugge’ün zamanla bağını kestiğini hissettim... Her köşe başında başka bir çağ başlıyordu."

2. Ljubljana, Slovenya


ljubljana slovenya

Neden yürüyerek gezilmeli?

Ljubljana, Avrupa’nın en çevreci ve yaşanabilir şehirlerinden biri olarak dikkat çekiyor. Şehir merkezi tamamen araç trafiğine kapatılmış ve yayalara, bisikletlilere ayrılmış durumda. Bu da ziyaretçilere huzurlu, sakin ve doğayla iç içe bir keşif imkânı sunuyor. Ljubljanica Nehri kıyısında yürüyüş yaparken bir yandan açık hava kafelerinde oturan insanları izleyebilir, bir yandan da canlı müzik veya sokak sanatçılarına denk gelebilirsin. Ljubljana, küçük ama kültürle dolu atmosferiyle "arabasız şehir turu" kavramını tam anlamıyla yaşatan bir yer.

Görmeden dönme:
  • Ljubljana Kalesi: Şehre hâkim bu tepe üzerindeki kale, yürüyerek ulaşılabilir. Dilersen tarihi patikaları takip ederek çıkabilir, şehrin 360 derece manzarasının tadını çıkarabilirsin.
  • Üçlü Köprü (Tromostovje): Şehrin kalbinde yer alan bu özgün köprü yapısı, mimar Jože Plečnik’in zarif tasarımıyla göz kamaştırıyor.
  • Tivoli Parkı: Şehir merkezinden birkaç dakika yürüyüşle ulaşılabilen devasa yeşil alan, piknik ya da kısa doğa yürüyüşleri için birebir.
  • Central Market: Nehir kenarında kurulan bu açık hava pazarı, yerel tatları keşfetmek için ideal.
Gizli bir durak:
Metelkova Mesto: Graffiti ile kaplı duvarları ve bohem atmosferiyle ünlü bu alternatif sanat bölgesi, Ljubljana’nın “farklı” yüzünü görmek isteyenler için eşsiz bir yürüyüş rotası.

Ulaşım:
Ljubljana’ya Avrupa’nın birçok şehrinden direkt tren ya da otobüs seferleriyle ulaşmak mümkün. Şehir merkezine geldiğinde, yürüyerek her yere ulaşabilirsin. Havalimanından şehir merkezine ulaşım ise otobüsle yaklaşık 45 dakika sürüyor.

Instagram Notu:
"Ljubljanica Nehri kıyısında yürürken hem tarihe hem sanata aynı anda dokunuyorsun. Trafik yok, korna yok… Sadece huzur."

3. Colmar, Fransa


colmar fransa

Neden yürüyerek gezilmeli?

Colmar, yürüyerek gezilecek şehirler arasında belki de en romantik ve fotogenik olanlardan biri. Alsace bölgesinin kalbinde yer alan bu küçük Fransız kasabası, tam anlamıyla bir açık hava film platosu gibi. Şehir merkezi araç trafiğine kapalı olduğundan, her adımı rahatça keşfedebilir, yarı ahşap evlerin önünde dilediğin kadar fotoğraf çekebilirsin. Daracık taş sokaklar, kanal kenarları ve her köşede karşına çıkan çiçek süslemeleriyle Colmar, “yayalaştırılmış şehirler” arasında gerçek bir mücevher.

Görmeden dönme:
  • Petite Venise (Küçük Venedik): Renkli evlerin dizildiği kanal boyunca yürümek, bu şehri tanımanın en keyifli yolu. Gün batımında ışıklar suya yansıdığında ortaya masalsı görüntüler çıkıyor.
  • Unterlinden Müzesi: Orta Çağ’dan kalma bir manastır binasında yer alan bu müze, Grünewald’ın meşhur Isenheim Altarı’na ev sahipliği yapıyor.
  • Dominican Kilisesi ve Pfister Evi: Şehrin tarihi mimarisini ve dini sanatını keşfetmek için mutlaka görülmeli.
  • Marché Couvert (Kapalı Pazar): Yöresel peynir, şarap ve şarküteri ürünleriyle dolu bu pazarda yürüyerek lezzet dolu bir keşfe çıkabilirsin.
Gizli bir durak:
Rue des Têtes (Kafalar Sokağı): Cephesinde 100'den fazla insan başı figürü bulunan tarihi bina, yürürken dikkatli bakanlara sürprizlerle dolu.

Ulaşım:
Strazburg’dan trenle sadece 30 dakikada ulaşılabilen Colmar, aynı zamanda İsviçre’nin Basel şehrine de oldukça yakın. Şehir küçük olduğu için tren istasyonundan merkeze 15 dakikalık kısa bir yürüyüşle ulaşmak mümkün.

Instagram Notu:
"Colmar’da yürürken her sokağın başka bir masala açıldığını hissettim. Ayakkabılarım yoruldu, ama kalbim doyamadı."

4. San Marino


san marino

Neden yürüyerek gezilmeli?

Dünyanın en eski ve en küçük cumhuriyetlerinden biri olan San Marino, sadece yürüyerek gezmek için adeta tasarlanmış bir şehir-devlet. Dar taş sokakları, dik yokuşları ve her adımda karşına çıkan panoramik manzaralarıyla bu şehirde araç kullanmak neredeyse imkânsız – zaten gerek de yok! Yayalaştırılmış tarihi merkezde dolaşmak, Orta Çağ atmosferini en doğal haliyle hissetmeni sağlıyor. "Arabasız şehir turu" deneyimini tam anlamıyla yaşamak isteyenler için San Marino bir hazine.

Görmeden dönme:
  • Guaita, Cesta ve Montale Kaleleri (Üç Kule): Şehrin üç simgesel kulesine uzanan yürüyüş yolu, hem tarih hem de doğa severler için bir şölen. Yürürken Adriyatik Denizi’ne kadar uzanan muhteşem bir manzara eşlik eder.
  • Piazza della Libertà: Cumhuriyetin kalbi olan bu meydan, fotoğraf meraklıları için ideal. Palazzo Pubblico da burada yer alır.
  • Basilica di San Marino: Şehrin koruyucusu Aziz Marinus’a adanmış bu bazilika, San Marino'nun dini ve tarihi mirasını yansıtıyor.
  • Daracık el sanatları dükkanları: Her köşe başında geleneksel ürünler, hediyelik eşyalar ve seramik atölyeleri seni bekliyor.
Gizli bir durak:
Passo delle Streghe (Cadılar Geçidi): İki kule arasında uzanan ve efsanelere konu olan bu yürüyüş rotası, manzarasıyla büyülüyor.

Ulaşım:
San Marino’da havaalanı veya tren istasyonu yok. En yakın şehir Rimini’ye trenle ulaştıktan sonra 30 dakikalık bir otobüs yolculuğuyla San Marino’ya varılabiliyor. Şehre girişten itibaren tüm keşif yürüyerek yapılıyor.

Instagram Notu:
"San Marino’da yürümek, bir zaman tünelinde ilerlemek gibi. Adım attıkça tarih daha da yakınlaşıyor."

5. Tallinn, Estonya


tallinn estonya

Neden yürüyerek gezilmeli?

Estonya’nın başkenti Tallinn, Avrupa’da yürüyerek gezilecek şehirler listesinin vazgeçilmezi. Özellikle UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Tarihi Eski Şehir (Vanalinn) tamamen yayalara ayrılmış durumda. Arnavut kaldırımlı dar sokakları, renkli tüccar evleri ve gotik kuleleriyle adeta zamanın donduğu bir tablo gibi. Araba kullanmadan gezilecek şehirler arasında Tallinn, hem sürdürülebilir seyahati teşvik ediyor hem de ziyaretçilerine yavaş ve derin bir keşif sunuyor.

Görmeden dönme:
  • Toompea Tepesi: Tallinn’in en yüksek noktası. Buradan Eski Şehir’in kırmızı çatılı evlerini, kiliseleri ve Baltık Denizi’ni izlemek mümkün.
  • Alexander Nevsky Katedrali: Rus Ortodoks mimarisinin göz alıcı bir örneği olan bu katedral, büyüleyici detaylara sahip.
  • Raekoja Plats (Belediye Meydanı): Şehrin kalbi olan bu meydanda Orta Çağ kıyafetli garsonlar, sokak müzisyenleri ve kafeler seni karşılar.
  • St. Catherine’s Passage: Sanat galerileri ve el işi atölyeleriyle dolu bu gizli geçit, yürüyüşünü daha da anlamlı kılar.
Gizli bir durak:
Kiek in de Kök: Surların içine yapılmış bir topçu kulesi. Yerin altındaki tünelleri de keşfetmeden dönme!

Ulaşım:
Tallinn Havalimanı şehir merkezine sadece 15 dakika uzaklıkta. Merkeze vardığında tüm Eski Şehir bölgesini yürüyerek gezebilirsin. Toplu taşıma yalnızca Eski Şehir dışı bölgeler için gerekli olabilir.

Instagram Notu:
"Tallinn’in taş sokaklarında yürümek, her adımda bir masala karışmak gibiydi. Surların gölgesinde kendimi bir Orta Çağ romanının kahramanı gibi hissettim."

6. Dubrovnik, Hırvatistan


dubrovnik hırvatistan

Neden yürüyerek gezilmeli?

Adriyatik’in incisi olarak bilinen Dubrovnik, dünyanın en iyi korunmuş tarihi surlarına sahip. Eski Şehir bölgesi tamamen yayalaştırılmış ve UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Şehir duvarları boyunca yapacağın yürüyüş, bir yandan Orta Çağ atmosferini solumanı sağlarken diğer yandan turkuaz denizi ve kırmızı kiremitli çatıları izleyebileceğin eşsiz manzaralar sunuyor. Bu nedenle Dubrovnik, "yürüyerek keşfedilecek şehirler" arasında bir yıldız gibi parlıyor.

Görmeden dönme:
  • Şehir Surları: Dubrovnik’in en ikonik deneyimi. Yaklaşık 2 kilometrelik bu yürüyüş rotası, kuleler, mazgallar ve deniz manzarası eşliğinde seni tarihle baş başa bırakıyor.
  • Stradun Caddesi: Şehrin ana yürüyüş yolu. Mermer döşemeli bu cadde boyunca kafeler, tarihi çeşmeler ve mağazalar sıralanır.
  • Pile Kapısı & Ploče Kapısı: Tarihi giriş noktaları. Buralardan şehre adım attığında gerçek bir zaman yolculuğu başlıyor.
  • Lovrijenac Kalesi: Şehrin biraz dışındaki bu kale, surların etkileyici bir uzantısı. Aynı zamanda "Game of Thrones" dizisinin çekim noktalarından biri.
Gizli bir durak:
Buža Bar: Şehrin deniz surlarına açılan gizli bir kapısından ulaşılan bu bar, kayalıklara kurulmuş ve gün batımında yüzmek isteyenler için muhteşem bir rota!

Ulaşım:
Dubrovnik Havalimanı şehir merkezine yaklaşık 30 dakika uzaklıkta. Eski Şehir bölgesine ulaştıktan sonra araçlara veda edebilirsin; keşif tamamen yürüyerek yapılmalı. Araç girişine izin verilmediği için şehri ayaklarınla tanımak kaçınılmaz.

Instagram Notu:
"Dubrovnik’in surlarında yürürken hem tarihle hem denizle aynı anda konuşuyorsun gibi… Her adımda geçmişe dokunuyorsun."

7. Groningen, Hollanda


groningen hollanda

Neden yürüyerek gezilmeli?

Hollanda’nın kuzeyindeki üniversite kenti Groningen, sürdürülebilir şehir turu deyince ilk akla gelen destinasyonlardan biri. Şehir merkezi büyük ölçüde araç trafiğine kapalı ve yerel halkın çoğu bisiklet ya da yaya olarak ulaşımı tercih ediyor. Kompakt yapısı, yeşil alanları ve su kanallarıyla çevrili caddeleri sayesinde Groningen, araçsız şehir turu yapmak isteyen gezginler için adeta bir cennet. Aynı zamanda genç ve yaratıcı nüfusuyla sanat, müzik ve mimari açısından da oldukça zengin bir atmosfere sahip.

Görmeden dönme:
  • Martinikerk ve Martini Kulesi: Şehrin sembolü olan bu tarihi kilisenin kulesine çıkarak etkileyici bir şehir manzarası izleyebilirsin.
  • Groninger Müzesi: Renkli ve modern mimarisiyle dikkat çeken bu müze, çağdaş sanat ve tasarım meraklıları için mutlaka görülmeli.
  • Noorderplantsoen Parkı: Merkezdeki bu yemyeşil parkta yürüyüş yapmak, yerel halkla kaynaşmak ve doğayla nefeslenmek için harika.
  • Oude Kijk in 't Jatstraat: Bohem kafe ve kitapçılarla dolu, yaya dostu bir sokak.
Gizli bir durak:
Prinsenhof Bahçeleri: Şehir surlarının hemen arkasında gizlenmiş bu tarihi bahçeler, yürüyüş aralarında sessiz bir mola sunar.

Ulaşım:
Amsterdam’dan trenle yaklaşık 2 saatlik bir yolculukla ulaşılabilen Groningen’e vardığında, şehir içinde toplu taşımaya ihtiyaç duymadan her yere yürüyerek gidebilirsin. Hatta yerel halk gibi bir bisiklet kiralayarak daha da geniş alanları keşfetmen mümkün.

Instagram Notu:
"Groningen’de yürürken her sokakta bir sanat eseriyle karşılaşıyorsun. Sessizliği, renkleri ve özgür ruhuyla bu şehir nefes gibi."

8. Zermatt, İsviçre


zermatt isviçre

Neden yürüyerek gezilmeli?

Alpler’in eteğinde yer alan Zermatt, sadece doğa dostu seyahat anlayışıyla değil, aynı zamanda tamamen otomobilsiz olmasıyla da öne çıkıyor. Bu şirin İsviçre kasabasına benzinli araçla girmek yasak! Bu da demek oluyor ki Zermatt’ta sadece yürüyerek (veya elektrikli minibüslerle) dolaşılabiliyor. Temiz hava, dağ yolları, göl kıyısı yürüyüşleri ve Matterhorn manzarası eşliğinde yapılan doğa yürüyüşleri bu deneyimi unutulmaz kılıyor. Hem sürdürülebilir hem de ruhu besleyen bir tatil için Zermatt biçilmiş kaftan.

Görmeden dönme:
  • Matterhorn Manzarası: Kasabanın hemen her yerinden görebileceğin ikonik zirve, özellikle gün doğumunda büyüleyici.
  • Gornergrat Treni: Elektrikli dağ treniyle çıkacağın bu rota, zirvede yürüyüş ve fotoğraf molaları için ideal.
  • Zermatt Old Village: Ahşap dağ evleri, taş sokaklar ve yerel dükkânlar arasında yürüyerek geçmişe yolculuk.
  • Five Lakes Walk: Beş farklı dağ gölünü birbirine bağlayan yürüyüş rotası. Doğa ve huzur arayanlar için birebir.
Gizli bir durak:
Ricola Bahçesi: Bitkisel şekerleriyle tanınan Ricola’nın bitki bahçesi, yürüyüş molası için hoş bir sürpriz.

Ulaşım:
Zermatt’a ulaşmak için önce Täsch adlı kasabaya kadar gelmen gerekiyor. Burada aracını park ettikten sonra, Zermatt’a elektrikli trenle ulaşıyorsun. Kasaba içindeyse yürüyerek ya da küçük elektrikli taksilerle ilerleniyor. Gerçek bir araba kullanmadan gezilecek şehir deneyimi!

Instagram Notu:
"Zermatt’ta yürümek, doğayla fısıldaşmak gibi. Sessizlik, karlar, dağlar ve bir çift sağlam ayakkabı... Fazlasına gerek yok."

9. Floransa, İtalya

floransa italya


Neden yürüyerek gezilmeli?

Floransa, tarih ve sanatın sokaklarla bütünleştiği, adeta bir açık hava müzesi. Şehir merkezi oldukça kompakt ve büyük ölçüde yayalaştırılmış. UNESCO Dünya Mirası listesindeki bu kentte yürüyerek gezinmek, Michelangelo’nun fırça darbelerini ya da Rönesans ruhunu adım adım hissetmek anlamına geliyor. Her köşede bir heykel, bir fresk ya da tarihi bir yapı seni bekliyor. Araba kullanmak burada gereksiz ve hatta keyif kaçırıcı olabilir; çünkü en güzel detaylar, yürürken fark ediliyor.

Görmeden dönme:
  • Duomo Katedrali (Santa Maria del Fiore): Gotik mimarinin şaheseri. Kubbesine çıkarak şehir manzarasını seyret.
  • Ponte Vecchio: Floransa’nın simgesi taş köprüde yürüyüş yapmadan olmaz.
  • Uffizi Galerisi: Botticelli’den Leonardo’ya kadar ustaların eserleriyle dolu.
  • Piazza della Signoria ve Palazzo Vecchio: Şehrin kalbi burası. Meydanda yürürken adeta tarihle tokalaşıyorsun.
  • San Lorenzo Pazarı: Deri ürünleri, yöresel tatlar ve renkli sokaklar.
Gizli bir durak:
Rose Garden (Giardino delle Rose): Michelangelo Tepesi’ne çıkan yol üzerindeki bu bahçe, muhteşem manzarasıyla yorgunluğu unutturur.

Ulaşım:
Floransa’ya uçakla ulaştıktan sonra şehir merkezine kolayca yürüyerek ulaşabilirsin. Konaklamanı merkezde yaparsan, tüm tarihi yerlere yürüyerek gitmen mümkün. Toplu taşıma neredeyse gereksiz.

Instagram Notu:
"Floransa’da Michelangelo Tepesi’ne yürürken bu manzarayı izlemek paha biçilemezdi. Her adımda sanat, her köşede tarih vardı."

10. Fes, Fas


fes fas

Neden yürüyerek gezilmeli?

Fes’in kalbi olan medina (eski şehir), dünyadaki en büyük araçsız şehir bölgelerinden biri. UNESCO koruması altındaki bu bölgeye motorlu araç girişi yasak. Bu da demek oluyor ki, Fes’in binlerce yıllık sokakları yalnızca yürüyerek keşfedilebiliyor. Renkli çarşılar, el yapımı ürünler, geleneksel fırınlar, tarihi medreseler ve ahşap işlemeciliğiyle ünlü kapılar arasında yürümek; zamanda yolculuk gibi. Kaybolmak serbest — çünkü Fes’te her sokak yeni bir sürpriz!

Görmeden dönme:
  • Al Quaraouiyine Üniversitesi: Dünyanın en eski üniversesi hâlâ aktif!
  • Bou Inania Medresesi: Karmaşık ahşap ve alçı işçiliğiyle etkileyici bir İslam mimarisi örneği.
  • Tanneries (Deri Tabakhaneleri): Renkli deri işleme çukurlarını yüksekten seyretmek, görsel bir şölen.
  • Bab Bou Jeloud (Mavi Kapı): Medinanın ikonik giriş kapısı.
  • Dar Batha Müzesi: Fas el sanatlarını ve tarihi mobilyaları yakından tanımak için birebir.
Gizli bir durak:
Riad Çatısı: Konakladığın geleneksel Fas evinin terasından gün batımında şehri izlemek tarifsiz bir deneyim.

Ulaşım:
Fes’e uçakla ulaşım mümkün. Şehir merkezine geldikten sonra, medinaya yürüyerek veya taksiyle geçiliyor. Medina içinde sadece yürüyüş yapılıyor; harita bile çoğu zaman işe yaramıyor, ama işin büyüsü de burada saklı.

Instagram Notu:
"Fes’te kaybolmak, seyahatin en güzel haliydi. Renkler, kokular, ezan sesleri ve dar sokaklar... Her şey aynı anda büyüleyiciydi."

11. Edinburgh, İskoçya


edinburgh iskoçya

Neden yürüyerek gezilmeli?

Edinburgh, kompakt yapısı ve tarihi dokusuyla yürüyerek keşfetmeye en uygun şehirlerden biri. Eski ve Yeni Şehir olarak ikiye ayrılan şehir merkezi, UNESCO Dünya Mirası listesinde ve adeta bir açık hava müzesi gibi. Taş sokaklar, gotik yapılar, kraliyet izleri ve tepelerle çevrili bu şehirde yürürken adımların seni hem geçmişe hem de muazzam manzaralara taşıyor. Araba kullanmak neredeyse gereksiz; çünkü asıl güzellik, Edinburgh’un o eşsiz atmosferini sokak sokak hissederek gezmekte saklı.

Görmeden dönme:
  • Royal Mile: Edinburgh Kalesi’nden Holyrood Sarayı’na kadar uzanan bu tarihi cadde, sokak sanatçıları, tarihi binalar ve eski dünya büyüsüyle dolu.
  • Edinburgh Castle: Şehrin en yüksek noktasında yer alan kale, şehre hâkim bir manzaraya sahip ve tarih boyunca pek çok olaya tanıklık etmiş.
  • Arthur’s Seat: Eski bir yanardağın kalıntısı olan bu tepeye yapacağın yürüyüş, şehrin panoramik manzarasıyla ödüllendirilir.
  • Victoria Street: Rengârenk dükkanları, kıvrımlı yapısı ve Harry Potter atmosferiyle ünlü.
  • Dean Village: Şehrin merkezine sadece 15 dakikalık yürüyüş mesafesinde, sessiz ve masalsı bir bölge.
Gizli bir durak:
Calton Hill: Gün batımında veya sabah saatlerinde çıkılabilecek bu tepe, hem şehir merkezine yakın hem de fotoğraf severler için biçilmiş kaftan.

Ulaşım:
Edinburgh Uluslararası Havalimanı'ndan şehir merkezine tramvay veya otobüsle ulaşmak oldukça kolay. Şehir merkezi ise tamamen yürüyüş dostu. Toplu taşıma yalnızca daha uzak bölgelere gitmek istenirse tercih ediliyor.

Instagram Notu:
“Edinburgh’un sokaklarında yürümek, zamanın yavaşladığı bir masalda gezinmek gibi… Royal Mile’da her köşe, ayrı bir hikâyeye açılıyor.”

12. Mostar, Bosna-Hersek


mostar bosna-hersek

Neden yürüyerek gezilmeli?

Mostar, tarihi ve mimari dokusunu en iyi yürüyerek hissedebileceğiniz şehirlerden biri. Neretva Nehri’nin iki yakasını birbirine bağlayan ünlü Mostar Köprüsü, sadece şehrin değil, Balkanlar’ın da simgesi haline gelmiş durumda. Şehir merkezi, Arnavut kaldırımlı sokakları, Osmanlı döneminden kalma çarşısı ve taş yapılarıyla adeta açık hava müzesi gibi. Kompakt yapısı sayesinde araçsız rahatça gezilebiliyor; zaten çoğu bölge yaya kullanımına ayrılmış.

Görmeden dönme:
  • Stari Most (Eski Köprü): UNESCO korumasındaki bu tarihi köprüden geçerken hem manzarayı izle hem de geleneksel köprü atlayışlarını seyret.
  • Kujundžiluk (Tarihi Çarşı): El yapımı takılar, geleneksel Bosna kahve setleri ve yerel zanaat ürünleriyle dolu sokaklar.
  • Koski Mehmed Paşa Camii: Nehir kıyısında, nefes kesen manzaralar sunan tarihi bir cami.
  • Museum of War and Genocide Victims: Yakın tarihe dair duygusal ve öğretici bir durak.
  • Crooked Bridge (Kriva Ćuprija): Stari Most’un küçük kardeşi; daha sakin ve fotojenik bir alternatif.
Gizli bir durak:
Lucki Most (Şans Köprüsü): Turist kalabalığından uzak, nehir boyunca huzurlu bir yürüyüş yapabileceğiniz saklı bir köprü.

Ulaşım:
Mostar’a Saraybosna’dan ya da Dubrovnik’ten otobüs veya trenle ulaşmak mümkün. Şehre vardığınızda, tüm turistik noktalar yürüyüş mesafesinde yer alıyor. Şehirde araba kullanmak neredeyse gereksiz.

Instagram Notu:
"Mostar Köprüsü’nden geçerken sadece nehir değil, tarihin içinden yürüyüp geçiyorsun gibi..."

13. Valletta, Malta


valletta malta

Neden yürüyerek gezilmeli?

Avrupa’nın en küçük başkentlerinden biri olan Valletta, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor ve adeta yürüyerek keşfetmek için tasarlanmış bir şehir. 16. yüzyıldan kalma surları, Barok mimarisi ve daracık sokaklarıyla büyüleyici bir atmosfere sahip. Şehir 1 kilometrekareden daha küçük olduğu için araba kullanmak gereksiz; zaten şehir merkezine araç girişi oldukça kısıtlı. Burada yürürken hem Akdeniz esintisini hissedecek hem de tarih kitaplarından fırlamış bir sahnede gibi olacaksın.

Görmeden dönme:
  • St. John’s Co-Cathedral: Altın işlemeli iç süslemeleri ve Caravaggio’nun eserleriyle mutlaka görülmeli.
  • Upper Barrakka Gardens: Büyük Liman’a bakan, gün batımı için harika bir manzara noktası.
  • Grandmaster’s Palace: Şehirdeki en etkileyici tarihi yapılar arasında.
  • Republic Street: Kafeler, dükkanlar ve sokak sanatçılarıyla dolu ana cadde.
  • Valletta Waterfront: Renkli cepheli restoranlar ve deniz kenarında akşam yürüyüşü için ideal.
Gizli bir durak:
Casa Rocca Piccola: 16. yüzyıldan kalma bu asilzade evi, Malta’nın geleneksel yaşam tarzını görmek isteyenler için harika bir durak.

Ulaşım:
Valletta’ya Malta’nın her yerinden otobüsle ulaşmak kolay. Havalimanından şehir merkezine otobüsle 20 dakikada varılabiliyor. Şehre vardıktan sonra ise tüm gezilecek yerler kısa yürüyüşlerle keşfedilebilir.

Instagram Notu:
"Valletta’da bir ara sokakta kaybolmak, zamanda yolculuk yapmak gibi."

14. Hallstatt, Avusturya


hallstatt avusturya

Neden yürüyerek gezilmeli?

Avusturya’nın en masalsı köylerinden biri olan Hallstatt, dünyanın en güzel göl kasabalarından biri olarak biliniyor. Arabasız doğa dostu yapısıyla, bu minik kasaba yürüyerek keşfedilmek için ideal. Göle paralel uzanan dar patikalar ve tarihi sokaklar, huzur dolu bir yürüyüş rotası sunuyor. Motorlu araçlar kasabaya oldukça sınırlı erişebildiği için sakin, temiz hava ve sakin sokaklar sizi bekliyor. Hallstatt’ın doğal güzellikleri ve tarihî atmosferi, yürüyerek yapılan keşiflerde çok daha etkileyici.

Görmeden dönme:
  • Hallstätter See (Hallstatt Gölü): Göl kenarında yürüyüş yaparken suyun yansımasıyla büyülenin.
  • Tarihi Mezarlık ve Tuz Madenleri: Kasabanın tarihini derinlemesine hissetmek için önemli duraklar.
  • Marktplatz: Renkli evleriyle ünlü küçük meydan, fotoğraf çekmek için ideal.
  • Dachstein Buz Mağarası: Doğa yürüyüşü sonrası serin bir keşif için mutlaka ziyaret edilmeli.
  • Skywalk Hallstatt: Kasabayı ve gölü panoramik olarak görmek isteyenler için etkileyici bir platform.
Gizli bir durak:
Seewirt Zauner: Göl kenarında lokal lezzetler tatmak için mütevazı ve samimi bir mekan.

Ulaşım:
Hallstatt’a Salzburg veya Viyana’dan tren ve otobüsle ulaşmak mümkün. Kasabaya vardıktan sonra, yürüyerek tüm önemli noktalar rahatça gezilebilir. Özellikle yaz aylarında araç trafiği çok kısıtlı, bu da yürüyüşü çok daha keyifli hale getiriyor.

Instagram Notu:
"Hallstatt’ın göl kıyısında yürürken, sanki bir kartpostalın içine adım attığımı hissettim."

15. Venedik, İtalya


venedik italya

Neden yürüyerek gezilmeli?

Venedik, zaten arabasız bir şehir — caddesi yok, otobüsü yok, sadece kanallar, köprüler ve dar sokaklar var. Bu da onu tam anlamıyla yürüyerek keşfetmelik hale getiriyor. Şehir adeta bir labirent gibi; her dönüşte bir meydan, her köşe başında bir sanat eseri. Google Maps’in bile zaman zaman şaşırdığı Venedik sokaklarında kaybolmak, aslında buranın en güzel keşif yolu. Sessiz kanallar boyunca yürürken, şehrin Orta Çağ’dan kalma atmosferi, taş binaları ve gondol sesleri arasında kendini bir rüyada hissediyorsun.

Görmeden dönme:
  • San Marco Meydanı: Katedrali, çan kulesi ve tarihi dokusuyla şehrin kalbi.
  • Rialto Köprüsü: Venedik’in en ikonik yapılarından biri ve harika bir manzara noktası.
  • Dorsoduro Bölgesi: Daha sakin, daha yerel, sanat galerileri ve şarap barlarıyla dolu bir mahalle.
  • Peggy Guggenheim Müzesi: Modern sanat meraklıları için mutlaka görülmesi gereken bir durak.
  • Cannaregio: Venedik’in Yahudi Mahallesi ve yerel hayatın sürdüğü sokaklar.
Gizli bir durak:
San Giorgio Maggiore Adası – Vapurla kısa bir geçiş sonrası ulaşılan bu adadan San Marco Meydanı’nın en güzel manzarasını görebilirsin. Çıkışta kilise kulesine mutlaka tırman!

Ulaşım:
Venedik Marco Polo Havalimanı’ndan şehir merkezine “vaporetto” (deniz otobüsü) ile ulaşmak mümkün. Şehre vardığında ise tek ulaşım yöntemi: ayakların! Köprülerle birbirine bağlanan mahallelerde yürümek, şehri en doğal haliyle yaşamanı sağlar. Hava yağmurlu bile olsa, bu sokaklarda yürümek terapi gibi geliyor.

Instagram Notu:
“Bir şehirde ne araba sesi var ne korna… Sadece ayak sesleri, gondolların su sesi ve uzaklardan gelen bir Vivaldi ezgisi. Venedik, yürüyerek hissedilen bir şiir gibi.”

Arabasız Tatil Planlarken Dikkat Edilmesi Gerekenler

Yürüyerek şehir keşfetmek kulağa romantik geliyor, evet — ama biraz hazırlıkla bu deneyimi gerçekten keyifli ve zahmetsiz hale getirmek mümkün. İşte benim “keşke daha önce bilseydim” dediğim küçük ama altın değerinde tüyolar:

1. Konaklama Seçimi Çok Önemli

Merkezde bir otel ya da küçük bir butik pansiyon bulmak işin yarısı. Sabah kalkınca kahveni alıp yürümeye başlamak gibisi yok. Şehrin dışında ucuza kalayım dersen, her gün şehir merkezine ulaşmak için yine araç kullanman gerekebilir. O yüzden, biraz daha fazla ver ama adım attığında bir meydanla karşılaş.

2. Rotaları Önceden Çıkar, Ama Esnek Ol

Google Maps, Pinterest, bloglar… Hepsinden yürüyüş rotası fikirleri topla ama kendine alan da bırak. Bazen bir ara sokakta gördüğün bir sanat galerisi ya da bir fırından gelen koku planlarını alt üst edebilir — ve bu güzel bir şeydir!

3. Şehir Kartı Almayı Unutma

Birçok Avrupa şehrinde turistler için özel şehir kartları var. Bu kartlarla müzelere, bazı turlara ücretsiz girebilir, toplu taşımayı (kullanmaya karar verirsen) sınırsız kullanabilirsin. Hem ekonomik hem pratik.

4. Ayakkabı Her Şeydir. Gerçekten.

Bu cümleyi ezberle: “Şık değil, rahat olacak!”
Ben bir kere süslü sandaletlerle 9 km yürümeye kalktım, ne ayakkabıyı ne de yürüyüşü bir daha görebildim. Şaka bir yana, nefes alabilir, yumuşak tabanlı ve alıştığın bir ayakkabı tatilin kurtarıcısı olur.

5. Hafif Çanta, Büyük Rahatlık

Yanına sadece ihtiyacın olanları al. Su, güneş kremi, bir harita (ya da offline harita uygulaması), şarj aleti, minik bir atıştırmalık... Ağır bir çantayla yürümek çabuk yorar, unutma: özgürlük istiyoruz, yük değil!

6. Yerel İnsanlarla Sohbet Etmekten Çekinme

Bir yürüyüş rotası ne kadar güzel planlanırsa planlansın, bazen en iyi tavsiyeyi bir kafede oturan teyze ya da sokakta fotoğraf çeken bir gezginden alırsın. Bir selam ver, göz göze gel, bir “hello” de... Şehirle bağ kurmanın en güzel yolu bu.