İsimlerin Ardındaki Ada: Meis, Megisti, Kastellorizo
Bu küçücük adanın neden bu kadar çok isme sahip olduğu, onun zengin ve çok kültürlü geçmişini özetler niteliktedir:-
Megisti (Μεγίστη): Adanın antik çağdan gelen ve günümüzdeki resmi adı olan Megisti, Yunancada "en büyük" anlamına gelir. Bu, ilk bakışta ironik görünebilir, çünkü Meis, On İki Ada'nın en küçük yerleşim yerlerinden biridir. Ancak bu isim, adanın kendisinin değil, içinde bulunduğu küçük takımadalar grubunun en büyüğü olmasına bir referanstır.
-
Kastellorizo (Καστελλόριζο): Adanın uluslararası alanda en çok bilinen ve kullanılan ismidir. Bu ismin kökeni, 14. yüzyılda adayı yöneten St. John Şövalyeleri'ne dayanır. Şövalyeler, limana hakim bir tepedeki kırmızımsı toprağa ve kayalara bir kale inşa etmişlerdir. İtalyanca "Kızıl Kale" anlamına gelen "Castello Rosso", zamanla halk dilinde "Kastellorizo"ya dönüşmüştür.
-
Meis: Adanın Türkiye'de en yaygın kullanılan ismi olan "Meis" ise, resmi adı olan "Megisti"nin yüzyıllar içinde Türkçenin fonetiğine uyum sağlayarak kısaltılmış ve değişmiş halidir.
Tarihin Gelgitleri: Zirveden Dibe, Küllerinden Yeniden Doğuşa
Meis'in tarihi, Ege'deki diğer adalardan çok daha dramatik iniş ve çıkışlara sahne olmuştur.-
Antik Çağ ve Şövalyeler: Antik dönemde Dorlar tarafından iskan edilen ada, güçlü komşusu Rodos'un etki alanında kalmıştır. Stratejik konumu, 1306'da St. John Şövalyeleri'nin dikkatini çekmiş ve adaya inşa ettikleri "Kızıl Kale" ile burayı Anadolu kıyılarını gözetleyen önemli bir ileri karakol haline getirmişlerdir.
-
Osmanlı Dönemi ve Altın Çağ: Osmanlı hakimiyetine giren Meis, özellikle 19. yüzyılda tarihinin mutlak zirvesini yaşamıştır. Adalı kaptanlar ve tüccarlar, kendi yaptıkları ve "Kastellorizian Schooner" adı verilen yelkenli gemilerle Akdeniz'in dört bir yanına mal taşıyarak inanılmaz bir zenginliğe kavuşmuşlardır. Bu zenginlik, adanın mimarisine de yansımış; liman boyunca sıralanan, pastel renklerdeki üç katlı, ahşap balkonlu görkemli neoklasik konaklar bu dönemin ürünüdür. Bu "altın çağda" adanın nüfusu 10,000'i aşmış, zengin aileler tarafından finanse edilen okullar ve kiliseler inşa edilmiştir.
-
20. Yüzyılın Trajedisi: Buharlı gemilerin icadıyla yelkenli ticaretinin çöküşü, Meis için sonun başlangıcı oldu. Ada, 20. yüzyıl boyunca bir dizi felaket yaşadı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransızlar tarafından bombalandı. 1926'daki büyük depremde ciddi hasar gördü. En büyük yıkım ise İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşandı. Önce İtalyan, sonra İngiliz ve Alman işgaline uğrayan ada, bir Müttefik mühimmat deposunun patlaması ve çıkan yangınla neredeyse tamamen harabeye döndü. Bu trajediler, adadaki nüfusun neredeyse tamamının başta Avustralya olmak üzere dünyanın dört bir yanına göç etmesine neden oldu ve ada onlarca yıl boyunca bir hayalet kasaba olarak kaldı.
-
Mediterraneo Etkisi ve Yeniden Doğuş: Adanın kaderini değiştiren olay, 1991'de burada çekilen ve Oscar kazanan İtalyan filmi Mediterraneo oldu. Film, Meis'in terk edilmiş ama hala büyüleyici olan güzelliğini dünyaya tanıttı. Bu sayede ada yeniden keşfedildi, eski ada sakinlerinin çocukları ve torunları geri dönmeye, harabe haldeki evleri restore etmeye başladı ve Meis, bugünkü huzurlu ve popüler turizm kimliğine kavuştu.
Anadolu'nun Kıyısındaki Eşsiz Miras: Likya Kaya Mezarı
Meis'i diğer tüm Yunan adalarından ayıran en çarpıcı detay, limanın hemen üzerindeki sarp kayalığa oyulmuş olan M.Ö. 4. yüzyıla ait anıtsal Likya kaya mezarıdır. Antik Likya medeniyetinin tipik bir mimari örneği olan bu mezar, adanın tarih boyunca Anadolu ile, özellikle de hemen karşısındaki Kaş (antik Antiphellos) ile ne kadar iç içe olduğunun en somut kanıtıdır. Yunanistan topraklarında başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz bu yapı, adanın eşsiz kimliğini perçinler.Meis'in Büyülü Güzellikleri: Limandan Mağaraya, Kaleden Manastıra
Meis'in küçük yüzölçümü, sizi aldatmasın; adanın her köşesi ayrı bir güzellik ve hikaye barındırır:-
Pastel Renkli Liman: Adanın tüm yaşamı, masmavi suların kucakladığı U şeklindeki bu limanın etrafında akar. İndigo mavisi, aşı boyası ve pastel sarı gibi renklere boyanmış neoklasik konaklar, pencerelerinden sarkan çiçekler, kapılarının önündeki ahşap sandalyeler ve denize sıfır restoranlarıyla adeta bir tablo gibidir. Limanın sakin sularında yüzen Caretta caretta kaplumbağalarını görmek ise sıradan bir olaydır.
-
Mavi Mağara (Blue Grotto / Fokiali): Bu deneyim, Meis seyahatinin doruk noktasıdır. Limandan kalkan küçük teknelerle ulaşılan mağaranın girişi o kadar alçaktır ki, içeri girmek için teknenin içinde yatmanız veya kafanızı eğmeniz gerekir. Bu kısa heyecanın ardından kendinizi tamamen başka bir boyutta bulursunuz: Mağaranın içi, güneş ışınlarının deniz tabanından yansıyarak yarattığı, akıl almaz, fosforlu bir mavi renkle aydınlanır. Bu doğa harikasının içinde yüzmek, kelimenin tam anlamıyla büyülü bir andır.
-
Castello Rosso (Kızıl Kale): Limandan kısa bir yürüyüşle ulaşılabilen Şövalye Kalesi'nin kalıntıları, adanın en güzel manzara noktasıdır. Buradan hem rengarenk limanı, hem de hemen karşınızdaki Kaş'ı ve Toros Dağları'nın silüetini kuşbakışı izleyebilirsiniz.
-
Mandraki: Ana limanın arkasındaki tepenin diğer tarafında yer alan, daha küçük ve sakin olan balıkçı ve yat limanıdır. Burada ağlarını onaran balıkçıları görebilir, adanın daha yerel ve sakin yüzüne tanıklık edebilirsiniz.
-
Agios Georgios tou Vounou (Dağdaki Aziz George Manastırı): Biraz efor gerektiren ama kesinlikle buna değecek bir keşif noktasıdır. Limandan yaklaşık 400 basamak çıkarak ulaşılan bu küçük manastır, inanılmaz bir panoramik manzara ve derin bir sessizlik sunar. İçindeki mahzende (catacomb) yer alan küçük kilise ise oldukça etkileyicidir.
Kaş'ın hemen karşısında size gülümseyen bu renkli cenneti keşfetmek, Mavi Mağara'nın büyüleyici ışığında yüzmek ve tarihin inişli çıkışlı hikayesinin tanıkları olan taş binalar arasında kaybolmak için bir Meis kaçamağı planlamanın tam zamanı!